Hrant Dink Vakfı'nin 2009-2019 yılları arasında yürüttüğü Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi araştırmasının Eylül- Ekim- Kasım ve Aralık aylarını kapsayan üçüncü dört aylık döneminde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan 27 köşe yazısı ve haber içeriği tespit edilmiştir.
2011 yılının son dört ayını oluşturan bu dönemde, önceki dönemlerden farklı olarak en dikkat çekici durum, nefret söyleminin hedef aldığı grupların çeşitlenmesidir. Bu yılın ilk iki raporunda nefret söylemi kapsamında değerlendirilen içerikler, sayıca daha fazla olmasına rağmen ağırlıklı olarak Ermeni- Kürt- Yahudi- Rum ve Hıristiyan grupları hedef almıştı. İlk raporda hedef grup olarak tespit edilen 7, ikinci raporda ise 9 farklı etnik ve dini grup yer almıştı. İncelenen son dönemde ise 17 farklı grup nefret söyleminin hedefinde yer almış, sabit kategori olarak değerlendirebileceğimiz Ermeni- Kürt- Yahudi- Rum ve Hıristiyanlara; Laz, Gürcü, Arnavut, Arap, Boşnak, Zerdüşt ve Abaza gruplar eklenmiştir.
Nefret söylemi tespit edilen içeriklerin yaklaşık yüzde 44’ünü 8 farklı yerel gazetede yayınlanan haber ve köşe yazıları oluşturmuş, yaklaşık yüzde 56’lık oran ise yine 7 farklı ulusal gazeteden alınan örneklerden oluşmuştur. Önceki dönemlere benzer biçimde incelenen içeriklerin büyük çoğunluğu bu dönemde de köşe yazılarından (yaklaşık yüzde 77) oluşmaktadır.
Bu dönemde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının büyük bölümü dini grup olarak Yahudileri hedeflemiştir. Bu durumu Fransa Parlamentosu’nda oylanan, Ermeni soykırımının reddinin cezalandırılmasını öngören yasa teklifiyle doğrudan ilişkilendirmek mümkündür. Söz konusu içeriklerde, ilgili yasa teklifi nedeniyle Fransa’ya yönelik “öfke”, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Yahudi kökenine yapılan vurguyla dışa vurulmuş, Yahudi olmakla Türkiye karşıtı/düşmanı olmak arasında bir bağ kurulmuştur. Bunun yanı sıra, genelde milliyetçi-muhafazakar yayın çizgisindeki gazetelerde çeşitli vesilelerle Yahudiliğin olumsuz bir çağrışımla kullanıldığı içerikler, bu dönemde de rutin olarak yer almıştır.
İncelenen dönemde nefret söyleminin hedefindeki gruplar, Yahudiler’in ardından sırasıyla Ermeniler ve Rumlar olmuştur. Ermenilere yönelik nefret söyleminin bir kısmı, PKK örgütü veya Abdullah Öcalan ile ilişkilendirilerek gündeme taşınmış, bir kısmında ise Fransa’daki oylamanın doğrudan sonucu olarak Ermenilere yönelik düşmanlık üreten bir söylem benimsenmiştir. Bunlar dışında gündemden bağımsız olarak farklı konular etrafında Ermenilerin “potansiyel bölücü” olarak resmedildiği örneklere de yer verilmiştir. Rumlara yönelik nefret söylemi ise Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığı, Kuzey Kıbrıs ile müzakereler, Galata Meryem Ana Kilisesi’nin Rum Patrikhanesine iadesi gibi konular etrafında “Rum kafası, Rumlar sınır tanımıyor, barbar Rumlar” gibi ifadelerle düşmanlık ve hakaret ekseninde kurulmuştur. 2011 yılının son döneminde, önceki iki dönemden farklı olarak Kürtlere yönelik nefret söyleminde bir azalma görülmektedir. Önceki iki dönemde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının yaklaşık yüzde 10-18’i Kürtleri hedef almıştı. Son dönemde ise bu oran yaklaşık yüzde 2 olarak tespit edilmiştir. Bu durum belli ölçüde, medya takip merkezine verilen anahtar kelimeler üzerinden taranan basına ek olarak, her gün dört gazetenin rastgele yöntemle belirlenerek elden taranmasıyla açıklanabilir. Ancak, tartışılması gereken bir başka nokta, nefret söyleminin hedefinin Kürtlerden BDP’ye doğru kayıp kaymadığı konusudur. Bu çerçevede bir siyasi parti olması dolayısıyla BDP’nin hedef alındığı içerikler, eleştiri kapsamında tutulmuş ve çalışma dışı bırakılmıştır. Buna karşın örneğin Radikal gazetesinin 29 Eylül tarihli “Bebek mezara, BDP meclise” manşeti, söz konusu çarpıtma dolayısıyla raporda yer bulmuştur. (bkz. s. 42-43)
Hıristiyanlara yönelik nefret söylemi ise önceki dönemlere paralel şekilde “Haçlı zihniyeti” temalı içeriklerde öne çıkmıştır. Bu tür içeriklerin bir kısmında yalnızca Hıristiyanlar değil, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler de hedeflenmiş, bir tür “ezeli düşman” algısı yaratılmıştır.
İncelenen dönemde dikkat çekici bir diğer unsur, “sabit” kategori olarak tanımlayabileceğimiz bu gruplar dışında Laz, Çerkes, Gürcü, Boşnak, Abaza ve Arnavutlara yönelik nefret söylemidir. Toplamda yaklaşık yüzde 11’lik bir oranı oluşturan söz konusu haber ve köşe yazılarında, bahsi geçen kimlikler “potansiyel bölücü” olarak resmedilmiş ya da Türk milliyetçiliği karşıtı oldukları iddiasıyla bir tehdit unsuru olarak hedef gösterilmişlerdir.