Hrant Dink Vakfı'nin 2009-2019 yılları arasında yürüttüğü Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında basında Suriyeli mültecilere yönelen ayrımcı söylem konulu rapor yayımlandı. Hakan Ataman tarafından hazırlanan dosyada Suriyeli mültecilere yönelik basında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemler ele alındı. Raporda ayrıca, akademisyen İdil Engindeniz tarafından hazırlanan, 2014 Eylül-Aralık aylarını kapsayan basında nefret söylemi analizi yer alıyor. Bu bölümde ulusal, dini ve etnik kimlikleri hedef alan nefret söylemi içeriklerinin yanı sıra kadın ve LGBTİ’lere yönelik içerikler de analiz edildi, örnek haberler değerlendirildi.
Dosya Konusu: Suriyeli Mültecilere Yönelik Ayrımcı Dil
Raporda, Suriye’de yaşanan çatışmalar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve büyük bir kısmı Türkiye’de ikamet eden Suriyeli mültecileri konu edinen haber ve köşe yazılarında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemlere yer verildi. Yerel gazetelerin seçimi için Suriyeli mültecilerin sayıca en fazla olduğu illerden biri olan Gaziantep’e odaklanıldı ve Olay, Gaziantep Güneş ve Gaziantep 27 gazeteleri tarandı. Ulusal gazetelerden ise Hürriyet ve Sabah gazeteleri çalışmaya dâhil edildi.
Tarama yapılan tarihler, 12 Ağustos 2014’te Suriyeli bir mültecinin ev sahibi ile yaşadığı tartışma sırasında, ev sahibini bıçaklayarak öldürmesi üzerine Gaziantep’te yaşanan linç girişimlerinin ve yaklaşık bir hafta süren olayların olduğu dönem olarak belirlendi. Ek olarak, Kobanê’deki Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) saldırılarının sonrasında, 6-7 Ekim 2014 günlerinde başlayan sokak eylemlerini kapsayan iki haftalık dönem de yerel gazetelerin taramasına dâhil edildi. Raporda, basın taramasının yanı sıra, tarihsel arka plana ve kavramsal bilgilere de yer verildi.
İncelemede, Suriyeli mültecilerle ilgili olarak doğrudan veya dolaylı bir ayrımcı söylem içeren köşe yazıları ve haberlere dair üç temel bulgu tespit edildi. İçeriklerini raporda, örnekleriyle birlikte okuyacağınız bu temel bulguları şu şekilde özetlemek mümkün:
1) Hak temelli bakış açısından yoksunluk
Yapılan incelemede Suriyeli mültecilerle ilgili köşe yazılarının ve haberlerin mültecileri hak sahibi özneler olarak görmeyen bir bakış açısıyla üretilmiş olduğu görüldü. Suriyeli mültecilerle ilgili olarak biri Hürriyet gazetesi, diğeri ikisi ise Gaziantep Güneş gazetesinde yer alan toplam üç köşe yazısı hariç, köşe yazılarının tamamı hak temelli bakış açısından yoksundur. Haberler açısından bakıldığında ise, hak temelli bir bakış açısını yansıtan haberlerin sayısı son derece sınırlıdır. Yapılan incelemede, bu kategoride ele alınabilecek yalnızca 11 haber tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi Hürriyet, üç tanesi Olay, dört tanesi Gaziantep Güneş ve üç tanesi Gaziantep 27 gazetelerinde yer almıştır.
İncelemesi yapılan gazetelerde Suriyeli kadın mülteciler hakkında yapılan haber sayısı da neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa pek çok toplumda kadınlar ve kız çocukları belli risklerle karşılaşmakta, toplumdaki cinsiyet rolleri ve kendilerine biçilen konumlar nedeniyle erkeklerin ve erkek çocuklarının eriştiği haklara erişememektedir. Yerinden edilme durumlarında bu riskler kadınlar ve kız çocukları için, özellikle de ayrımcılık ve cinsel, cinsiyet temelli şiddetle bağlantılı olarak daha da etkili olabilmektedir. Bu tespit yaşanan çatışmalar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli kadınlar için de geçerlidir.
2) Güvenlik endeksli bakış açısı
Gerek ana akım medyada ve gerekse yerel basında ön plana çıkan bir başka konu güvenliktir. Medyada yer alan haber ve köşe yazılarında hem Suriyeli mültecileri hem de yerel halkı yakından ilgilendiren barınma, çalışma, eğitim ve sağlık hakları ile ilgili sorunlarda, güvenliğin insani boyutunu temel alan bir bakış açısı söz konusu değildir. Bu alışılagelmiş güvenlik anlayışı, ekonomik ve sosyal hakları son aşamada polisiye ve askeri bir güvenlik sorununa indirgemektedir. Bu haliyle Suriyeli mülteciler bir güvenlik sorunu olarak görülmekte ve bir kez daha ötekileştirilmektedirler.
3) Haberlerin sosyal üretimi ve medyanın ötekileştirici rolü
Hem ana akım hem de yerel gazetelerdeki Suriyeli mültecilere yönelik haberler, mültecilere yönelik ötekileştirici söylemi yeniden üretmektedir. Haberlerin önemli bir bölümünde görüşlerine yer verilen kişiler öncelikli olarak siyasi figürler ve iş dünyasının önde gelen isimleridir. Yaşanan olaylar karşısında Suriyeli mültecilerin neler hissettiğine birinci ağızdan yer veren ise sadece üç haber tespit edilmiştir.
Genel olarak baktığımızda, Suriyeliler bizim “misafirimiz”, “kardeşimiz” olarak yansıtılmakta, tutum pozitif gibi görünmektedir. Bazı istenmeyen olayların yaşanması durumunda da Suriyeli mültecilere “sağduyu”, “sabır” ve “hoşgörü” ile yaklaşılması telkin edilmektedir. İlk etapta olumlu görünen, ancak hak temelli bakış açısından yoksun olan bu tür söylemler, “biz” ve “onlar” ayrımını daimi kılmaktadır.
Nefret söylemi artmaya devam ediyor!
Eylül-Aralık 2014 döneminin nefret söylemi raporunda ise, nefret söylemi içeren yayın sayısındadaha önceki dönemlerde gözlemlenen dikkat çekici artış bu dönemde de devam etti.
Ulusal düzlemde Kobanê eylemleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti ile Türkiye’ye gelen Papa Francesco’nun ziyareti ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırı, bunun yanında (her yıl aynı dönemde olduğu gibi bu yıl da) yılbaşı kutlamaları nefret söylemine zemin hazırlayan başlıca konular oldu.
Türkiye basınında, hakkında nefret söylemi üretilen, düşmanlaştırılan, ötekileştirilen grupların sıralaması bu dönemde de büyük bir değişiklik göstermedi. Hakkında nefret söylemi üretilen içerik sayısı bakımından, en çok Yahudiler hakkında (143) nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada 115 içerikle Hıristiyanlar ve ardından 60 içerikle Ermeniler üçüncü sırada yer aldı. Kobanê gündeminden dolayı da Kürtler geçen döneme kıyasla yaklaşık üç kat daha fazla içerikte (59) nefret söyleminin öznesi oldu ve dördüncü sırada yer aldı.
Hakkında uzun bir döneme yayılan çok sayıda yazıyla nefret söylemi üretilen grupların değişim göstermiyor olması, söz konusu grupların nefret söylemi karşısındaki kırılganlığına dair önemli bir bilgi sunmanın yanında kemikleşmiş ve vazgeçilmeyen bir düşmanlaştırma çabasını da ortaya koymaktadır. Bu grupların, bu coğrafyada birlikte yaşayan halkları, inanışları, etnik kökenleri kapsaması ise nefret söyleminin olası tehlikelerini ve nefret suçuna zemin hazırlama özelliğini daha da arttırmaktadır.
“Diğer dezavantajlı gruplar” başlığı altında Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği 47 içerikten 29’u LGBTİ’leri hedef aldı. Kadına yönelik nefret söylemi de, incelenen dönem ve yayınlar içinde 18 kez gözlemlendi.